Bu bakımdan yetimler konusu, sosyal bir yaradır, aÄŸlayıp sızlamalarını iÅŸitecek, onlara sahip çıkacak birileri de yoktu.
Ä°ÅŸte böyle bir ortamda Allah’ın elçisine ilk vahiyler gelmeye baÅŸlamıştı.
Yetimleri koruyup kayırmadıkları ve onurlarını incittikleri için insanlara uyarılar yapılmıştı.
(Maun, 107/1-3.) Hz. Peygamber’e de bir yetim olduÄŸu ve Rabbinin kendisini himaye edip koruduÄŸu hatırlatılarak onlara
kötü davranmaması emredilmiÅŸti. (Duha, 93/9.) Artık Rahmet Elçisi, yetimlerin dışlanmasına fırsat vermeyecek; yalnızlıklarını gidererek onlara dost olacaktı.
Peygamber hayat mücadelesinde geride kalan yetimlerin ellerinden tutacak, engelleri aşıp herkesle beraber Allah yolunda koÅŸmayı onlara öÄŸretecekti. Çünkü o, öksüz kalmanın ne demek olduÄŸunu çok iyi biliyordu.
Zira anne babanın ÅŸefkatinden mahrum kalmanın, çocuÄŸun ruh dünyasında açtığı yaraların acısını bilfiil çekmiÅŸti.
Dolayısıyla onların nasıl tedavi edileceÄŸini de çokiyi biliyordu. Aslında ilahî irade, genelde bütün Müslümanların, yetim çocukların problemlerini dert edinmelerini istiyordu.
Bu amaçla da onlara kendi çocuklarının yetim kaldıklarını farz edip konuyu ona göre düÅŸünmelerini tavsiye ediyordu.
Böylece Kur’an, yetimlerin içerisinde bulundukları ruh hali ile müminlerin empati kurmalarını, benzer bir
durumla karşılaÅŸmalarının ne derece tedirgin edici olduÄŸunu hatırlatarak onlara ÅŸöyle diyordu:
“Arkalarında eli ermez, gücü yetmez küçük çocuklar bıraktıkları takdirde, onların hâlleri nice olur diye endiÅŸe edenler, yetimlere haksızlık etmekten de öylece korksunlar da Allah’ın cezalandırmasından
sakınsınlar ve doÄŸru söz söylesinler.” (Nisa, 4/9.)Kur’an, kimsesiz çocuklara güzel imkânlar saÄŸlayıp durumlarını düzeltmenin çok hayırlı bir iÅŸ olduÄŸunu bizlere bildirir.
Yetimlerin müminlerin “kardeÅŸleri” olduÄŸuna, dolayısıyla aynı çatı altında onlarla beraber yaÅŸamanın önemine iÅŸaret eder. (Bakara, 2/220.)
Yetimlerin, kimsesizlerin elinden tutmak, onları doyurmak Allah’ın has kullarının özelliÄŸidir.
Onlar, ahiret âleminde sonsuz nimet ve güzellikleri tadacaklardır. Çünkü onlar, dehÅŸetli kıyamet gününün
korku ve endiÅŸesini dünya hayatında iken taşırlardı. Dolayısıyla ihtiyaç duymalarına raÄŸmen, yoksulları, yetimleri kendilerine tercih ederlerdi.
Bunu yaparken de Mevla’nın hoÅŸnutluÄŸu dışında hiçbir beklenti içerisinde deÄŸillerdi. Ä°ÅŸte bu samimiyet ve teslimiyetleri dolayısıyla Allah Teala onları hesap gününün dehÅŸetinden koruyacak, yüzlerini nura, gönüllerine mutluluk verecektir. “Kendileri ihtiyaç
duydukları hâlde yiyeceklerini, sırf Allah’ın rızasına ermek için fakire, yetime ve esire ikram ederler.
Ve derler ki: “Biz size sırf Allah rızası için ikram ediyoruz, yoksa sizden karşılık istemediÄŸimiz gibi bir teÅŸekkür bile beklemiyoruz.
Biz, yüzleri ekÅŸiten asık suratlı o günde Rabbimizin gazabından korkarız.”
Allah da onları o günün felaketinden korur, onların yüzlerine nur, gönüllerine sürur verir.” (Ä°nsan,76/8-11.)
Günümüzde çocukların, ailenin sıcak ortamından mahrum kalmaları, sadece ebeveynin vefatı ÅŸeklinde olmuyor.
Zira çaÄŸdaÅŸ toplumlarda aile ve ekonomik hayatla ilgili baÅŸka sorunlar da yaÅŸanmaktadır.
Dolayısıyla anne baba hayatta olduÄŸu hâlde, çocuklar ailenin güvenli ortamından deÄŸiÅŸik nedenlerle kopabilmektedir.
Bu yönüyle modern toplumlarda kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocukların sorunları daha farklı boyutlar kazanmıştır.
Ülkemizde 40 bin civarında sokak çocuÄŸu olduÄŸu belirtilmektedir.
Bu rakamın daha yüksek olduÄŸu ÅŸeklinde rivayetler de vardır.
Bahsedilen problemin önümüzdeki yıllarda daha da tehlikeli boyutlar kazanacağı anlaşılmaktadır.
“Ailenin zayıflatılması en çok çocuklara zarar vermektedir. Bugün dünya ölçeÄŸinde aileden mahrum yetiÅŸen milyonlarca çocuk, maalesef insani deÄŸerleri tanımadan büyümektedirler.
Onların önemli bir kesimi, sıcak bir yuvaya hasret, sokakları mekân tutmuÅŸtur; fırsatçılık ve çıkarcılık ihtirasıyla yanan bir
ateÅŸ topu hâlinde büyümektedirler. Aileden kaçan çocukları, geleneklerin baskısından kurtulan özgürlük savaÅŸçıları diye yüreklendirmeye devam ettiÄŸimiz müddetçe, bu ateÅŸ topunun kucağımızda patlayacağında kuÅŸku yoktur.”
Kimsesizlik, herhâlde hayatın en dramatik yönlerinden biridir. Çünkü insanın en önemli özelliÄŸi, kendi hemcinsleri ile kurduÄŸu sevgi ve saygı baÄŸlarıdır.
Dolayısıyla çevresinde konuÅŸacağı, kaynaÅŸacağı kimseler bulamaması, yalnızlığa terk edilmesi, insan için oldukça acı veren bir durumdur.
Bu tür insanlar, yaÅŸama ÅŸevklerini ve heyecanlarını yitirir, hayatları anlamsız bir hâle gelir.
Karamsarlığa kapılıp kendilerine olan güvenlerini iyice kaybederler. Hele bu yalnızlaÅŸmayı bir genç yaşıyorsa, bunun duygulardaki tahribatı daha da onarılmaz bir hâle gelir.
Zira bu dönem, deÄŸiÅŸim ve arayış dönemi olduÄŸu için kaygılar, korkular ve gelecek endiÅŸeleri yaÅŸanır.
Gerek yalnızlığa terk edilmenin doÄŸurduÄŸu psikolojik bunalımlar, gerekse çocukluk ve gençlik döneminin getirdiÄŸi problemleri birlikte düÅŸündüÄŸümüzde, kimsesiz ve yetimlerin ne kadar acı dolu bir süreçten geçtiklerini daha iyi anlarız.
Zamanımızda kimsesiz ve korumasız çocukların hırsızlık, kapkaç, cinayet, fuhuÅŸ, uyuÅŸturucu gibi karanlık iÅŸlerde suça itildikleri bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla çocukları sokağın bataklığına saplanmaktan ve kötü düÅŸünceli gruplara yem olmaktan kurtarmak, önemli görevlerimizdendir.
Kapılarımızı ve gönüllerimizi yetimlere ve kimsesiz çocuklara açmamız gerekir. Hatta bu hayırlı iÅŸte
acele etmek müminlere yakışan ve Allah’a yaklaÅŸtıran erdemlice bir davranış olacaktır.
Böylece kimsesiz çocuk, ailesinden kopmanın ruhunda doÄŸurduÄŸu kasırgaları bir ölçüde dindirecek, saÄŸlık ve eÄŸitim ihtiyaçlarını karşılayacak, sevgi, ilgi ve güven boÅŸluÄŸunu dolduracaktır. (Diyanet Kasım2013)